Temmuz 27, 2012

saat 10 şimdi haberler..

Aslında öyle çok da bir haber yok. Ramazanla boğuşuyorum. 9 yaşımdan beri oruç tutan biri olarak hayatımın en zor ramazanını geçiriyorum. Bir halsizlik, bir yorgunluk, yemek yiyememe falan. Hem sıcakların hem de çalışmamın etkisi var diye düşünüyorum.  Bu sene havadaki nem almış başını gidiyor. Önceki senelerde yazın bile yün yorgan olmadan uyuyamayan ben bu sene üzerime hiç bir şey örtemiyorum. Bu nasıl bir yapış yapışlıktır Allahım.. 

Cumartesi kuzenlerle gelenekselleştirmeyi istediğimiz iftarımız var. Hep beraber beyazda toplanacağız. Seviyorum kalabalık yapılan iftarları. Hele sonraki sohbet faslı tarifsiz. 

Başka neler yapıyorum bu aralar diye düşünüyorum da gelmiyor aklıma hiç bir şey. Kayınvalide, anne, abla, anane iftarları yaptık. Evi de biraz saldım. Hee geçen hafta güllaç yapacağım demiştim. Yaptım. Ben sevmediğim için yemedim ama yiyenler beğendiler sadece biraz tatlı olmuş dediler. Bir dahakine şekerini azaltacağım.

Kare borcama 6 güllaç yaprağından yaptım. 1250 ml süte 2.5 su bardağı şeker koymuştum, bir dahakide 2 bardağa yakın şeker koyacağım o zaman daha çok beğenilir sanırım. Her yaprağın arasına fındık serpiştirdim ama cevizin daha çok yakışacağını düşünüyorum. Üzerine de nar bulamadığım için ahududu koydum. 

Eve zaman ayırmak istiyorum artık. Koştur koştur iş yapmaktan yoruldum. Ne temizliğim tam oluyor böyle ne yemeğim. Sürekli stres içerisindeyim. Allahtan krmm bir şey demiyor, destek oluyor. Yoksa iyice yemiştim kafayı. Ama düzelecek inşallah her şey inanıyorum.. 

İki yeni kitap aldım. "Bir Yumak Mutluluk" ve "Korkma Ben Varım". Bir yumak mutluluk küçük mucizeler dükkanının devam kitabı. İlgiyle okuyacağımı düşünüyorum. Korkma ben varım da "Dublörün Dilemması" kitabının yazarı Murat Menteş'in başka bir kitabı. 


Düblörün Dilemmasını okudum daha önce. Gerçekten değişik bir kurguya sahip keyifli bir kitap. Bu aralar absürt komedi dizileri meşhur ya bu da öyle bir kitap. Okunmasını mutlaka tavsiye ediyorum. Diğerleriyle ilgili yorumlarda okuduktan sonra artık.


Film de izlemiyoruz bu ara pek Batman girdi sanrım bugün vizyona. Onu izlemek istiyorum. Başka ne var ne yok hiç bilmiyorum. Eskiden haftada 3 posta sinemaya giden biri olarak bu halimi çok kınıyorum ama yapacak bir şey yok zaman iş güç meselesi.

Geçtiğimiz haftanın özeti öyle işte elle tutulur bir şey yok.  Önümüzdeki haftanın daha dolu dolu geçmesi duaları ile..

Temmuz 21, 2012

pozitif yazı..


Ben karamsar bir insan değilimdir yaa. Hayatımda oturtamadığım tek bir konu var onun yüzündendir ara ara dara düşmem, sıkıntı yapmam, söylenmem. Onun dışında hayatı da yaşamayı da çok severim, pozitif bir insanımdır. İnsanlarla iyi anlaşırım. Onları yargılamaktan eleştirmekten kaçınırım, onları olduğu gibi kabul ederim. Kimseye fikrimi kabul ettirmeye çalışmam herkes istediğini düşünmekte özgürdür. Kimseden bir beklentim yoktur. Benim için bir şey yaparsa sevinirim, yapmazsa kızmam. Yaratılanı severim yaratandan ötürü. Olayların olumlu tarafını görmeye çalışırım, kendimce yorumlamam, empati yaparım. Hatalarımı kabul ederim, özür dilerim. Her bir varlığa mutlulukla bakarım. Çok küçük şeylerle mutlu olmasını bilirim. Yolda tanımadığım bir çocuğun gülümsemesi bütün moralimi düzeltmeye yeter ya da öten bir kuş, küçük bir çikolata. Gülümsemeyi severim. Otobüsteki şoföre, büfedeki adama, mağazadaki kasiyere, kapıdaki güvenliğe yani çevremdeki hemen herkese mutlaka selam veririm, teşekkür ederim.  Bu ufak ayrıntılardır aslında hayatı yaşanır kılan benim için. Sürekli kötüyü görmeye çalışırsak, etrafımızdaki her şeyi eleştirirsek, hiçbir şeyden memnun olmazsak bu hayat çekilmez. Hiç bir şeyi mutlu olarak yapamayız. Hep bir problem vardır çünkü. Gittiği mekânı eleştirir, yediği yemeği eleştirir, konuştuğu insanı eleştirir. Böyle insanlarla iki dakika görüşmeye bile dayanamıyorum bütün enerjimi alıp götürüyorlar. Şükretmeyi bilmek lazım.

Çok şükür mutluyum huzurluyum bu hayatta. Çok sevdiğim ve beni çok seven bir eşim var. Her zaman yanımızda olacaklarını hissettiğim kocaman bir ailem var. Elim yüzüm düzgün, ciddi bir sağlık problemim yok. Maddi durumum yerinde. Akrabalarım arkadaşlarım etrafımda. Daha ne isteyebilirim ki. Benim sorun olarak gördüğüm tek bir konu var o da iş. Gerçi bazen düşünüyorum beklide Rabbim beni bu konuyla imtihan ediyor..

Bu günlerde ramazanın manevi havasıyla birlikte iyice pozitifleşiyorum, herkesin gidip boynuna atlayasım geliyor :). Kimseye kızamıyorum. Yüzümde hep gülümseme. Ama ne kadar olumlu olursak olalım negatif enerji veren insanlardan uzak durmak en iyisi. Çünkü olumsuz davranış olumludan daha çabuk etkiliyor insanı. 

Her şeye ve herkese rağmen etrafımızdaki güzellikleri fark etmeli insan. Bu farkındalıkla devam ettirmeli hayatını. Suçu ilk önce kendinde aramalı, hata yaptığında kabul etmeli. Gerçekten bu şekilde çok daha yaşanılır oluyor hayat..

Temmuz 19, 2012

ikimize birden yükleniyorlar..

Ramazandan önceki son gün. Bu günün şerefine krmmle güzel bir öğle yemeği yedik. Çalışarak geçireceğim ilk ramazan nasıl olcek hiç bilmiyorum. Bu sıcakta normalde zaman geçmiyor ramazanda saniyeleri sayarız artık. Hava biraz esintili olmasına rağmen oldukça sıcak. Sahura kadar oturup öğlene kadar uyumak istiyorummmmmm.

Güllaç yapacağım bu akşam. İnternetten anladığım kadarıyla yapımı çok zor değil. Sütle şekeri kaynatıp hazır güllaç yapraklarının üzerine döküyorsun :D. Yine de püf noktalarını öğrenmek için akşam semekeyi aramam lazım. Yemek konusunda en büyük yardımcım kendisi gerçi bir çok konuda öyle ama hepsine girmeyelim :). Ben evlenmeden önce yazmaya başladığı günlük-yemek tarifi karışımı defteri hala çok işime yarıyor. On kere yapmış bile olsam bi yemeği yinede bakıyorum deftere içm rahat etmiyor. Tariflere fazla bağımlıyım. Alabildiği kadar un söyleminden de nefret ediyorum!!!

Sahur için yemek yapmalıyım eve gidince. Krmmde bende sahurda yemek yemeyi sevenlerdeniz. İftar gibi sofra olması lazım. Çorbasından pilavina kadar. Gerçi yazın biraz ağır oluyor belki ben bu sene kahvaltıya yönelebilirim. Krmmin ailesinin silor diye adlandırdığı farklı yörelerde farklı isimlerle anılan bir yemek var. Daha önce bir kere yemiştim sanırım çok hatırlamıyorum. Krmm çok seviyor, ramazanda yaparmış kayınvalidem. Yufkayı sarıp küçük küçük kesiyormuşsun fırında kurutuyorsun, yiyeceğin kadarını ıslatıp yoğurtluyorsun üstünede yağda kızdırılmış salça döküyormuşsun. Yoğurt, salça, yufka üçlüsünü severim siloru da çok seveceğimi tahmin ediyorum. Kayınvalideciğim yapıp vericek bana da :D. Annem de ev makarnası yapardı geceleri, babam çok severdi. Ondan da yapmayı düşünüyorum. Karnım mı acıktı acaba benim???

Ahh ilk teravih var bu akşam. Klimalı bir cami arayışı içerisindeyiz. Evde kılmak çok zor oluyor bazı akşamlar kaçıyor bu yüzden müsait olduğumuz her akşam camide kılmak istiyoruz. Hatta farklı camilerde kılarsak benim için çok daha güzel ve değişik olur. Çok mu heyecan yapıyorum ramazan geldiği için :).

Başlığın yazı ile hiç bir alakası yok farkındayım. Şarkı sabahtan beri dilime dolandığı için başlık düşünürken ilk ağzıma gelen oldu. Çok fantaziyim bugün :))

İkimize birden yükleniyorlar ama sen ağlamaaaaaaa... Durma git buna da alışırım olmasanda seni yaşatırımmmmmmmm...

Temmuz 17, 2012

aklından bir sayı tut..



Ayyy sonunda “Aklından Bir Sayı Tut” bitti. Ama ben de bittim. Kitap beni hiç sarmadı, zorla okudum resmen. Çok fazla CSI dizileri izlediğimden midir bilmem ama kitaptaki olaylar bana hiçte woaww dedirtecek cinsten değildi. Bir de kitabı krmmle aynı anda okuyorduk. Kim boş bulursa o kaptı kitabı ama ben önce bitirdim :). 

Kitapları orijinal dillerinden okuyabilmeyi çok isterdim. Yazar muhteşem yazsa bile çevirmen rezil edebiliyor kitabı. Bu kitapta da sanırım böyle bir durum vardı. Sıkıcı ve karışıktı bir dili. Hangi cümleyi kimin söylediği karışıyordu. Birkaç diyalogda başa dönüp tekrar okumak zorunda hissettim kendimi.  Yazarın ikinci kitabı da yayınlanmış. Alır mıyım? Almam. Yani en azından aynı çevirmen çevirdiyse almam. Başka biri ise biraz düşünmem lazım belki ilerleyen zamanlarda alırım :). 

Küçükken Agatha Christie okurdum çok fazla ve hep üzülürdüm ben neden tahmin edemiyorum katilin kim olduğunu diye. Yaşım ilerledikçe fark ettim ki kahramanın bizden sakladığı deliller ve ilişkilendirmeler oluyormuş. Adam onların hepsini kitabın en sonunda söylüyordu. Bu yüzden artık cinayet ve dedektiflik kitapları okumaktansa filmlerini veya dizilerini izlemeyi daha çok seviyorum. En azından orada bütün deliller ortada. Bütün karakterler sesli düşünüyor. Sen de olayın içine dâhil olabiliyorsun. Hem bu olaylarda görsellik de önemli, kanıtların duruş şekli falan. 

Kısacası bu kitap beni sarmadı. Ben en iyisi devam edeyim CSI, NCIS, Bones falan izlemeye..

Temmuz 16, 2012

Ramazan geliyor ben de bir heyecan..

Kocaman bir hafta daha geçti ve ben bu haftaya büssürü şey sığdırdım.. Hastalık, havuz, düğün, güneş arabası yarışı, çarşamba pazarı, iş, göl kenarı çay keyfi, trafk kazasına şahit olma.. İyi kötü bir sürü şey vardı bu haftanın içinde. Doktor kan hapı, çinko hapı ve B12 vitamini verdi. Enerji patlaması yaşayacağım sanırım :). İştah da açıyor bu ilaçlar sanırım ama kilo almamam lazım benimmm.

Veee bu haftanın ve önümüzdeki ayın en önemli konusu geldi Ramazan..!

Ramazana çok az kaldı. Evli olarak geçireceğim ilk ramazanım. Oruç tutmaya başladığımdan beri sahura hep hazır sofraya uyandım. Annem bizden yarım saat önce kalkar, yatmadan önce verilen siparişleri hazırlar ve bizi uyandırırdı. Ben de elimi hiçbir şeye sürmeden yer ve geri yatardım. Ama bu sene öyle olmayacak. Kendi soframızı kendimiz hazırlayacağız. Öyle geceden yiyip de yatamam, 2 de de yatsam bir saat bir saattir der sahura kalkarım. Tek umudum krmm. Her şeyde olduğu gibi o günlerde de çok yardımcı olacaktır bana eminim. 
 
İftar konusuna hiç girmek istemiyorum o kısım daha korkunç çünkü. Hem yemek konusundaki tecrübesizliğim hem çalışıyor olmam hem de oruçlu olacak olmam iftar davetlerinde beni baya zorlayacak. Ama ben daha yeni gelin sayılırım önce benim gitmem lazım dimi iftara seneye de bu sene bizi çağıranları ben çağırırım :). Bir gün annemleri bir gün kayınvalidemleri bir gün de ablamları çağırsam bence yeter. Bu çağırmaların karşılığı olarak 3er kez de onlara gitsem ehh yarılamış oluyorum zaten. Çok şükür krmminde benimde sülalemiz kalabalık. Her akşam biri çağırsa benim kimseyi çağırmaya vaktim olmaz :).  

Hiiiiii neler diyorum ben yaa çok ayıp. Tamam arada bir böyle düşünceler geçse de kafamdan ben böyle bir insan değilim :) Ben seviyorum yemek yapmayı, yedirmeyi. Hatta iki kişi zevkli olmuyor yemek yemek, adam gibi bir şeyler yaptığımda birileri gelsin beraber yiyelim istiyorum. Bu ramazanda güzel güzel yemekler yapacağım inşallah. Ama öncelikle menü oluşturmalıyım kendime, semeke eminim bu konuda seve seve yardımcı olacaktır bana.

Çocukluğumdan beri Ramazanın ilk günü iftarda babannemde olurduk ve babannem kesin mercimek çorbası yapardı. Bu yönden de bir ilk olacak bu sene benim için. İlk günkü iftarımı babannemde değil kayınvalidemde yapacağım. Ben nasıl senelerce ilk gün babannemde olduysam benim çocuklarımda inşallah babannelerinde olacaklar. 

Özledim Ramazanı. Sahura kalkmayı, oruç tutmayı, iftar yapmayı, teravih kılmayı, huzurlu olmayı özledim.

Bir de ben Mekke’yi çok özledim. 


Temmuz 11, 2012

itiraf..


Niye manyak gibi blog yazıyoruz ya da takip ediyoruz? Neden bu kadar çok merak ediyoruz başkalarının hayatlarını, gezdiklerini, giydiklerini, düşündüklerini?  Kendi hayatımızı beğenmiyor muyuz acaba, özendiğimiz hayatlarımı takip ediyoruz internetten kimseye fark ettirmeden.  Gerçekte “aman banane canım onun ne aldığından nasıl yaşadığından ben kendi hayatıma bakarım derken” neden içimiz gide gide bakıyoruz ekrana. Kıskançlık mı bu? Belki.. Ama bence bu doyumsuzluk ve şükürsüzlük. İmrendiğimiz hayatların yazılı olduğu sitelere bakabiliyorsak demek ki elimizin altında en azından bir bilgisayar ve internet var demektir. Sadece buna bile şükretsek imrenmemizin bir kısmı gider diye düşünüyorum. Eminim bizim hayatlarımıza da imrenerek bakan onlarca insan vardır etrafımızda. Belki maddi olarak değildir onlardan üstünlüğümüz ama mutluluğumuza imrenebilirler, iyi aile ilişkilerimize, rahatlığımıza falan. Ama mutlaka birileri bize de imreniyordur.  Bunlara şükretmek yerine hep daha fazlasını istiyoruz.  Nereye götürecek bizi bu doyumsuzluk hissi çok merak ediyorum. Rahat batıyor bize özellikle kadınlara. İki iş yapınca ayılıp bayılıyorum. Eskiden kadınlar hem 9 çocuk doğurur hem çamaşır bulaşık yıkar hem ekmek yemek yapar hem hayvan bakar hem de bahçeyle uğraşırmış. Onlar kadınsa biz neyiz, biz kadınsak onlar ne idi diye soruyorum kendime. Değişen ne diye düşünüyorum ve aklıma gelen tek şey teknolojinin getirdiği rahatlık oluyor. Biz rahatladıkça elimizdekinin kıymetini unuttuk hep daha rahata kaydı gözümüz. Bir çantamız varken gezerken takabileceğimiz, biz en iyi ihtimalle ikincinin üçüncünün peşine düştük. O bir çantayı kullanabileceğimiz gezmenin kıymetini hiç anlamadık, düşünmedik bile üzerinde sanki hep ona sahiptik elimiz kolumuz gibi. Onu kaybetmeden de değerini anlamayacaktık. Anlamadık da. Hala da anlamıyoruz. En azından ben çoğu zaman anlamıyorum.

Sürekli bir şeyleri isterken buluyorum kendimi. Elimdekilerin kıymetini bilmeden durumumdan şikâyet ediyorum.  Ne işe yarıyor HİÇ. Beni ve çevremdekileri mutsuz etmekten başka hiçbir işe yaramıyor. Ben istiyorum diye birden önümde bitivermiyor her şey. Zaman ve çaba gerektiriyorlar. Elde etmek için çabalamak yerine yerimde durup söyleniyorum. Ne ileri ne geri sürekli aynı yerde. Şimdiden on yıl sonrasını istiyorum. İlk defa yemek yapayım harika olsun, ev işi yapayım hemen muhteşem bir ev hanımı olayım, bir iş kurayım ertesi gün süper para kazandırsın, bir yerde işe gireyim hemen müdür olayım, araba kullanayım hemen Schumacher olayım. Hiç zorluk olmasın yani hayatımda. Böyle bir hayat vermez Rabbim biliyorum verirse de o hayatın hesabını vermek çok zor olur.  Bilmeme rağmen neden hala bu düşüncelerle takılıyorum işte onu bilmiyorum.  Bununda bir anda gitmesini istiyorum kafamdan dimi, ben hiç çaba göstermeden bütün kötü düşünceler gitsin kafamdan istiyorum. Komik.

Çaba göstermeden bir şey elde edilmez, bir hastalıktan kurtulunmaz.  Önce istememiz lazım gerçekten istemek sonra çaba göstermek ve halimize şükretmek.  Ben istiyorum bu hastalıklı düşüncelerden, sızlanmalardan, uyuşukluklardan kurtulmayı, sahip olduklarım için şükretmeyi. Bir yerden başlamak gerek.. Allah’ım bana bu farkındalığı ve çabalama isteğini verdiğin için sana şükürler olsun.

öyle işte..

Yorucu geçen hafta sonu ve hasta geçen hafta başının ardından yine buradayım.  Semeke ile çok dalga geçtim sanırım hastasın uyuşuksun diye Rabbim başıma verdi. Hafta sonu biraz yoruldum sanırım bir de uykusuz kalınca bir baktım pazartesi kafamı yataktan kaldıramıyorum. Halsizlik yorgunluk tavan yapmış durumda. İki gün yattım evde işe gitmedim. Bugün bir gayret geldim ama kafamı zor tutuyorum. Sıcaklar bizim gibi düşük tansiyona sahip insanları fena çarpıyor. Bu havalarda kendimi eve kapatasım geliyor, kendimi yormadan yavaş yavaş geçirmeliyim günlerimi.

Hafta sonu yorucu olsa da harikaydı. Kuzenlerle bol bol vakit geçirdik, eğlendik, ramazan için iftar ayarladık. Beti ile yine gece oturduk. Ama yaşlanmışız sanırım artık sabahlayamadan sızdık =). Arada bir akrabalarla zaman geçirmek çok iyi geliyor insanın ruhuna .

Bu hafta içi yapmam gerekenleri yazmayacağım çünkü geçen hafta yazdıklarımdan sadece gezmeyi yaptım =). Bir de kitaplarımı okuyorum işte.

Dün arkadaşım doğum yaptı. Küçücük çok tatlı bir bebekti kucağındaki. Artık eskisi kadar korkutucu gelmiyor çocuk sahibi olma fikri hatta bazen baya cezp ediyor beni. Ama semeke yasak koydu. Ben adam gibi ev hanımı olmadan, iş yapmayı, pratik olmayı öğrenmeden çocuk falan yokmuş. Zaten benim cezp halimde bir iki saatlik bir şey sonra hemen vazgeçiyorum. Daha zamanı var inşallah.

Haa bu arada yeni bir şey öğrendim hayatla ilgili. İçinde olup biten her şeyi dışına yansıtmayacakmışsın. Senin içinde olan senin içinde kalmalıymış. O bir tek orada rahat edebiliyormuş başkasının içinde senin içinde durduğu gibi durmuyormuş, rahatsızlık veriyormuş ona. Benim içim dışım bir demek iyi değilmiş yani. Susmayı öğrenmeliyim artık..  

Temmuz 10, 2012

herzamanheryerde sağlık...

 Nerden başlasam..nasıl anlatsam.. uzun bir aradan sonra merhaba.. canımın hiç birsey istemediği gibi, buraya yazı yazmakta canıma zor gelenlerden... beni bu havalar mahvetti, demiş yaa ne güzel demiş.. bir bitkinlik, bir uyuşukluk, bir hastalık halleri neler oluyor bilmiyorum. kışın o kısacık günlere sığdırdığım onca işin onda birini yapamıyorum şimdi :( neyse burada da bunalım yaratmayalım... bir on dakika önce ne istiyorsun sennn diye bağırasım geldi kendime.. sonra gerçekten bu sorunun cevabını düşündüm.. ve bu sıralar en çok istediğim şeyin sağlık ve enerjii olduğuna karar verdim.. sabah erkenden kalkıp, akşama kadar bitmeyen bir enerji istiyorum.. çok şey mi istiyorum?? ve bir araştırma yaptım, doğal yollarla enerji nasıl kazanılır.. en 1. şartı sağlık problemin olmayacak.. kanın, demirin, şekerin, kolestrolün, hormanların ve binumum şeylerin normal insan seviyesinde olacak.. sonraaa çok güzel bir iraden olacak.. vs  vs.. bak yazarken bile fenalık geldi... neyse  gözüme takılanları paylaşayım istedim...

Arınma Kitabı

Bu kitabı çok merak ediyorum, en kısa zamanda sizinle paylaşırım inşallah..
HACAMAT

Hacamat..bu sıra cok ilgileniyorum, ama yaptırmak için zamanı değil.. Ozon tedavisi.. yaptıranlar çok memnun, kronik yorgunluğa çok iyi geliyormuş, bunu da denemek istiyorum.. anlayacağınız alternatif tıbba takmış durumdayım şu anda... ama kesinlikle bir zorunluluk olmadıkça, ilaç tedavilerinden önce denenmesi gerekenlerden...

Temmuz 06, 2012

küçük mucizeler dükkanı..

Ahh "Küçük Mucizeler Dükkanı" bitti. Ama keşke bitmeseydi, gerçekten çok eğlenceli ve sıcak bir kitaptı. Okuduğum kitaplara çok fazla bağlanırım kitabın içerisinde yaşıyormuşum gibi geçer zamanım. Bu kitapta da aynısı oldu. 4 kadının hikayesi anlatılıyor kitapta. Farklı dünyalara sahip kadınların hayatlarının örgü örmek üzerindeki kesişimi. Yapılan hatalar, pişmanlıklar.Hepsine yakın hissettim kendimi. Hepsiyle beraber sevindim, beraber üzüldüm. Bir de merak ediyorum böyle ilişkiler sadece kitaplarda yada filmlerde mi olur? İnsanlar kitaplarda yada filmlerde mi anlar hatalarını, ilişkilerini düzeltmek için çabalar, özür diler. Sen haklısın ben hatalıyım demek neden çok zor gelir bize. Gerçek hayatta bunu yapmadığımız için mi acaba yazarlar karakterlerine bunu yaptırır, kendi yapmak istediklerini, görmek istediklerini mi yazarlar? Neyse....

Kitapta en çok hoşlandığım şey ise yazarın gerçek hayatta da örgü örüyor olması. Hatta kitabın sonunda bebek battaniyesi modeli vermiş.

Kitapların tadını çıkarta çıkar okumayı hiç beceremiyorum. Elime alıyorum bi daha da bırakamıyorum, evde otobüste laf aralarında her boş bulduğum her anda okumaya devam ediyorum. Sonra neden bu kadar çabuk bitti diye üzülüyorum.

Çok edebi bir dil yada felsefi düşünceler beklemeyin kitaptan. İnsanın içini ısıtan çerezlik bir roman. Okunmalı mı bence evet okunmalı!

Şimdi sıra serinin ikinci kitabı “Bir Yumak Mutluluk”u almada. Ama biraz ara vermeyi düşünüyorum. Hemen arka arkaya okuyup sıkılmak istemiyorum. Bundan önce krmmin dün okumaya başladığı “Aklından Bir Sayı Tut” romanını  çalıp okumalıyım =))



Temmuz 05, 2012

biraz hayal..


Deniz kenarında bir evde olsam şimdi. Hani şu afili Amerikan filmlerinde zengin adamların sahip olduğu kumsalın dibinde kocaman camları olan içi harika döşenmiş evler var ya işte o evlerden. Gerçi okadar büyük olmasına da gerek yok Norveç civarında deniz fenerlerinin yakınlarında ki evlerden de olabilir.  Verandalı olsun, verandasında da salıncak olsun.  Sabah güneşli bir güne uyanayım deniz kokusu sarsın her yanımı, hafif bir rüzgar.  Krmmle kahvaltı yapalım verandada ki deniz manzaralı masamızda sonra işe göndereyim onu. Ev tertemiz olsun yapacak hiç iş olmasın, hiç ütü olmasın, dolapta yemekler hazır olsun. Yürüyüşe çıkayım sahilde. Kumun sıcaklığını hissedeyim önce, ayaklarımın altından kayışını, sonra suya değsin ayaklarım serinlik versin tüm vücuduma, güneşe doğru yürüyeyim sanki ulaşacakmışçasına. Yorulunca eve döneyim. Salıncağa atayım hemen kendimi, denizi seyredeyim, dalgaların sesinde dans edeyim, kokusunda hayallere dalayım. Koca bir dilim çikolatalı pasta yiyeyim denize karşı. Sonra kahve yapayım kendime kahve kokusu karışsın deniz kokusuna yanında da mis gibi kurabiye. Kitabımı alayım elime “Küçük MucizelerDükkanı”. Tam da burada okunacak bir kitap. Güneşle beraber kitap da ısıtsın içimi. Uykum gelsin hafiften üzerime bir şeyler örtüp uykuya dalayım salıncakta. Krmm gelsin sonra öperek uyandırsın beni. Yemek yiyelim beraber kumsalda ufak bir ateş yakarak.  Sonra uzanıp kumların üzerine yıldızları izleyelim beraber. 
İçimi kocaman bir huzur kaplasın..

Temmuz 04, 2012

yazamıyorum..

yazamıyorum resmen YAZAMIYORUM.. Makaleyi okuyorum kendi çapımda anlıyorum sonra biri geliyor hadi yaz biz de okuyup anlayalım diyor, ben de tamam diyorum bir heves ama sonra bilgisayarın başına oturuyorum tık yok. Makale bana bakıyor ben bilgisayara öyle saatlerce bakışıyoruz. Ne anladın anlat deseler saatlerce konuşurum anlatırım susturmak için para vermek zorunda kalabilirler ama yaz dendimi herşey duruyor bende. Kafamın içinde dolanıp duruyor anladığım cümleler ama çıkamıyor bir türlü dışarı. Yeni bir durum değil bu bende taa çocukluğuma dayanır kendisi. Hatta orta okulda kompozisyon dersi vardı bizim zamanımızda ben hocayla anlaşma yapardım yazmazdım hiç ne anlatacaksam konuşarak anlatırdım. Lisede de aynı şeyi yaptım bir gün hoca yalvar yakar bir tane yazdırmaya çalıştı tamam dedim senimi kıracağım, yazdım. Berbat yazmışsın dedi, yani tam olarak öyle demedi de ben anladım ne demek istediğini.Tabi bunların hiç biri bahane değil, kimler yazıyor kızım sen mi yazamayaksın gazları da işe yaramıyor artık. Benim aklımı başıma toplayayıp olgun çalışan bir bayan gibi, internete telefona takılmadan, kendimi başka şeylerle meşgul etmeye çalışmadan, şunu da yapayım sonra kesin başlayacağım yalanlarına kanmadan, tez zamanda yaklaşık 10 15 makaleyi türkçeye çevirmem lazım!!!

Krmme dert yanıorum sabahtan beri o da sağolsun sakinleştirmeye çalışıyor beni. Ama daha fazla sabrını zorlamadan hadi hatunum başla yazmaya..

bundan istiyorum..


Evet işte tam bundan istiyorum. Robot süpürge, temizlik robotu yada adı herneyse.. Yere bırakıyorsunuz ve o kendi süpürüyor bütün evi. Allahım düşüncesi bile muhteşem. Benim gibi temizlikten hoşlanmayan hatunlar için yüzyılın icadı. Tabi benim evi süpürdüğüm süreden daha fazla bir sürede süpürecektir ama benim için zamanın hiç önemi yok, 5 saatte de süpürebilir beklerim :). Bu aleti kullanıcaksanız sanırım biraz rahat olmanız lazım sabırsız insanla göre değil. Ay fenalık geldi onu bekleyene kadar ben iki dakikada süpürüveririm heryeri diyecekler olabilir (bakınız: semeke). Benim hiiçç öyle takıntılarım yoktur. Ben tozumu alırım sonra açarım aleti gider filmimi izlerim ohh ne ala.

Tabii şimdilik bunlar sadece hayal.. Aletlerin fiyatı biraz tuzlu. Asus, Samsung, Chinavision, İrobot, Daisy gibi markaların robotları var. Sanırım ilk 3 markanın Türkiye satışı yok, yurtdışından temin etmek gerekli. İrobot  Roomba markasının nispeten kullanışlı özelliklere sahip olanının fiyatı 1450 tl. Daisy markası ise 299 tl. Fakat bu marka çok kaliteli değilmiş, servisi yokmuş ve çekiş gücüde harika değilmiş.

Şuan krmmi ikna etme çalışmaları içerisindeyim. Sürekli robotu övüyorum o da bi kulp takıyor. Kendisi hiç hoşlanmadı aletten kıskandımı ne :))

Temmuz 03, 2012

iki cami arasında aşk..


“İki Cami Arasında Aşk” adlı romanı okudum geçen hafta. 2 günde bitti kitap. Ama çok akıcı olduğundan, sizi kendine bağlayıp elinizden bırakamadığınızdan falan değil; gayet basit bir dille yazıldığından, aynı anlamlı cümlelerin sık sık tekrar edilmesinin sıkıntısından ve sol sayfalarının boş olduğundan. İskender Pala’dan ve ya Nazan Bekiroğlu’dan aşk üzerine yazılmış romanlar okumasam belki beğenebilirdim kitabı.  Ama onların dillerinden sonra bu kitap oldukça zayıf geldi bana.
Roman Mimar Sinan’ın Mihrimah Sultana olan aşkını konu alıyor. Kısaca olaylar şu şekilde gelişiyor. Mimar Sinan Kanuni ile çıktığı bir seferde Mihrimah Sultanı görüyor ve aşık oluyor. O zamanlar Mihrimah Sultan 16, Mimar Sinan ise neredeyse 50 yaşında. Seferden dönülüyor, Mimar Sinan’ın aşkı büyüdükçe büyüyor. Bir ayrıntıyı atlamayalım bu arada Mimar Sinan Mihri diye bir hatun ile evli. Mimar Sinan Mihrimah Sultan’la da(!) evlenmek istiyor Kanuni vermiyor, aşkından ölüp bitiyor, Sultanı için iki cami yapıyor falan falan falan. 

Kitabı okumadan önce Mimar Sinan’ın aşk hayatıyla ilgili hiç bilgiye sahip değildim. Ve kitap bu açıdan bende şok etkisi yaptı. Sonuçta Mimar Sinan gözümde büyük bir mimar. Bu şekilde başkası ile evliyken kızı yaşındaki bir kıza âşık olduğunu görünce biraz sinirim bozudu. Daha sonra internette ufak çaplı bir araştırma yaptım ki Mustafa Armağan’ın hikâyeyi yalanladığını gördüm. Resmen içime su serpilmişti ve Mimar Sinan yine bendeki eski yerini kazanmıştı. 

Burada kitabın yazarını kınamadan geçemeyeceğim. Romanda geçen aşk hikâyesinin (evli bir adamın başka bir kadına özellikle kızı yaşındakilere âşık olması) çok çirkin olduğunu düşünüyorum ki bide bu hikâyenin tarihimizdeki önemli şahsiyetlere, doğruluk payı araştırılmadan uyarlanmasını daha da çirkin buluyorum. Aman ne olacak hikâyedir denebilir belki ama ben diyemiyorum. Sonuçta romandaki kahraman hayal ürünü değil gerçek bir kişi ve onunla ilgili yazılan tüm kitapların da gerçeği yansıtması gerekir diye düşünüyorum.  Yazar bu hikâyeyi hayali kahramanlar üzerinde kaleme alsaymış bence daha keyifli bir roman olabilirmiş. Ben öyle yapacağım :))

İki yeni kitap aldım bugün kitapyurdu.com'dan, yarın elimde olurlar inşallah. "Aklından Bir Sayı Tut" krmm için, "Küçük Mucizeler Dükkanı" kendim için :). 




vazgeçemediklerim..

Hayatımda vazgeçemediğim tatlar var benim..

sevdiğim
sevgilim
eşim
uykum
çikolatalarım
ailem
dostlarla muhabbetim
kitaplarım
ablam
gezmelerim
filmlerim
beti ile gece oturmalarım
akşam üstü vakitlerim
sabah namazları
çay kurabiye ikilisi
iftar sofraları
telefonum
...
...

Temmuz 02, 2012

haftasonu..

Ve bir hafta sonu daha biter. Hafta sonuyla beraber bir ay da biter. Resmen yılı yarıladık, ne kadar çabuk geçiyor zaman hayret ediyorum. Ayrıca işimde de 7. aya girdim. Benim için muhteşem bir performans. Genelde bir iki ay takılıp sıkılıyordum ama bu sefer farklı. Gerçi hem mesleğimle ilgili bir iş yapıyor olmam hem çok sıkı çalışmamam bütün bahaneleri ortadan kaldırdı. Bu işi de bırakırsam daha da kimse beni işe almaz :D. Çalışmayı çok sevdiğim söylenemez ama nefret de etmiyorum. Zaman zaman değişiyor duygularım. Bir gün harika muhteşem ben herzaman çalışmalıyım, çalışmadan asla yapamam, evde oturamam diyorum, ertesi gün aman ya çalış çalış nereye kadar, evde de gayet güzel vakit geçiririm hem tüm zamanımı kendime ayırmış olurum diyorum. Bu iki söylem arasında günler haftalar geçiyor ve ben hala çalışıyorum demekki ilk söylem çok azcık üstün geliyor :).

Cuma akşamı Buz Devri 4’ e gittik eşim ve yeğenimle birlikte. Ba-yıl-dım… Normalde Türkçe dublaj film sevmem ama animasyonlarda dublaj tercih etmek gerektiğini bu filmle bir kez daha anladım. Film de “oğlum bak git” esprisini bile kullanmışlar :).Cumartesi günlerinin benim için olan anlamını tam olarak çözemedim daha. Gelmesini iple çekiyorum, gelince de ne yapacağımı şaşırıyorum. Sabah bi temizliğe niyetleniyorum azıcık yapıyorum sonra sıkılıyorum. Dışarı çıkayım diyorum havayı sıcak görüyorum vazgeçiyorum.  Yani o gün için önceden yapılan bir planım yoksa tam bir işkence oluyor. Bu haftada öyleydi. Yeğenim biz de kaldı, yapılacak planlanmış bir işimiz yoktu ve hava çok sıcaktı. Offlayıp pofflayıp tüm gün evde takıldık.  Pazar günü ise göl manzarası eşliğinde kahvaltı ile başladı, Euro 2012 final maçı ile sona erdi. 

Canımın sıkıntısı geçmedi hala ve hala yapmam gereken işleri yapmadım. Ama bu ay sonuna yetiştirmem gerektiği için bazı işleri mecbur yapacağım. Pazartesi sendromu yaşamayan ben bu pazartesinin çalışmalarıma başladığım gün olmasını ümit ediyorum.   

Ve bu hafta içi, 
yemek yapmam lazım, 
terziden kıyafetlerimi almam lazım, 
misafir ağırlamam lazım, 
ütü yapmam lazım, 
kitap okumam lazım, 
ve biraz gezmem lazım…