Eylül 25, 2012

iskender..



Tatil boyunca okuduğum kitap Elif Şafak İskender. Elif Şafak’ın dilini seviyorum. Sürükleyici yazıyor. Siyah Süt ve Aşk romanlarını da beğenmiştim. İskender’in sonu çok hoşuma gitti. İlginç geldiği için krmme anlatmak istedim ve 2 dakikada anlattım koca kitabı. Sonra fark ettim ki kitapta ana konu dışında çok fazla ayrıntı var. Benim gibi ayrıntı seven bir insan için güzeldi ama krmm gibi birisi okuyamaz bu kitabı. O yüzden ısrar etmedim okuması için ben bir solukta anlattım :)). 

Yazdığı kişilerin duygularını okuyucuya çok iyi yansıtıyor Elif Şafak. Bu yüzden seviyorum kitaplarını..
İskender’den beğendiğim birkaç alıntı..

" İnsan belli bir yaşa gelince kendi hudutları ve hatalarıyla barışmaya başlıyor. "

" İnsana vacip olan, bir ağaç yada kaya gibi sabit ve sağlam durmakmış. Tabii eğer şu üçünden biri değilse: geçmişini yitirmiş bir abdal, aklını yitirmiş bir aptal yada sevdiğini yitirmiş bir mecnun. "

" Zaten tehlikenin insanın en az beklediği yerden geldiğine inanırdı. "

" Sonunda tökezleyip düşse ve hayalleri bir kelebeğinkinden daha kısa sürse bile, gene de tırmanmaya değmez miydi? "

" Tabiat karşısında zerre kuvvetimiz olmadığını idrak ediyoruz ama kaderi değiştiremeyeceğimizi kabullenemiyoruz nedense. "

Eylül 24, 2012

geldimmm..

Gittik, yüzdük, yedik, gezdik ve geldik.. Çabucak geçti bir hafta. Ama yetti mi yetti. Daha fazla kalsaydık sıkmaya başlayacaktı. Evimi özlemiştim son günler. Gerçi şimdi de orayı özlüyorum :). Valizleri boşaltıp çamaşır yıkamaya başlayınca, akşam için yemek yapınca oteldeki hizmetleri ve açıkbüfeyi özledim :)). Ama en çok aklımın kaldığı her akşam çıkan çeşit çeşit pasta ve harika profiterol..

Kısa kısa notlar düşeyim tatilimden de çok daraldığımda açar bakarım..  

Yoldaki palmiye ağaçlarını ve rüzgar türbinlerini çok beğendim. Keyifle izledim yol boyunca.





Didimde bir bakkalda ekmek dolabının içindeki ekmekleri ve örtüyü dolabın içine girmiş bir adam sandım. Çok güldük :)). 



Apollon tapınağının ordaki bir sokakta kendimden geçtim :).


Akbükteki bu adacığa yürüyerek gitme girişimimiz oldu. Ama hazırlıksız yakalandık. Zemin taşlıktı, ayakkabılarımızı çıkarttığımız için ayaklarımıza battı. Terlik olsaydı yanımızda varırdık adaya. Ama yarıya gitmek bile güzel bir tecrübeydi. 


Sonuç olarak keyif verici ve dinlendirici bir tatildi. Tatilin kötüsü de olmaz diye düşünüyorum. Kötü geçmişse tatil olarak değil işkence olarak adlandırılabilir :).

Şimdi evdeyim. İş konusundaki belirsizlik hala devam ediyor. Ama bir kaç güne kadar kesinlik kazanacak inşallah. Gerçi ben yeni projelere el attım. 3 ekimde dikiş kursuna başlayacağım. Düğme dikmesini dahi beceremeyen ben büyük bir hevesle kursun başlamasını bekliyorum :). Perşembeden pazara kadar da bir küçük tatilim daha olacak. Betiye kalmaya gidiyorummm. 4 gün evden dışarı adımımızı atmayız artık :).

Hayat gittikçe güzelleşiyor gözümde... 


Eylül 16, 2012

tatile gidiyoruzzz..

Millet tatili yapıp döndü, okullar açılıyor, bütün mağazalar kış sezonunu açtı biz anca tatile gidiyoruz :)). Hiç planda yokken cuma günü gaza gelip tatil planı yaptık. Sabah 5 te yola çıkıyoruz inşallah. Bir hafta boyunca havuzdan hiç çıkmayacağım, kaydırağın tepesinden hiç inmeyeceğim :)). Hiç birşey düşünmeden sadece kafa dinleyeceğim. Rabbim herkese istediği gibi bir tatil yapmayı nasip etsin.

Byee...



Eylül 11, 2012

11.09.11


Tam bir yıl oldu bugün. Hayatımın en güzel, en sıcak, en dolu, en huzurlu, en mutlu 1 yılı. Ruhumun diğer yarısıyla birleştirdim hayatımı. Yarımdı o zaman kadar her şey, tanımlayamadığım bir eksiklik vardı hayatımda. Şimdi tamım. Tam 1 yıldır tamım. 

Ne kadar çabuk geçmiş zaman diyorum geçmişe bakınca. Geçen sene bu zamanlarda betyle beraber bizim için hazırlanan muhteşem kahvaltımızı ediyorduk. Güzel yapın kahvaltınızı diyordu halam, bugün büyük gün. Kahvaltı sonrası yavaş yavaş başlayacaktı hazırlıklar. Heyecanlı değildim, çok mutluydum. Ne kadar aksilik çıkarsa çıksın bozmayacaktım moralimi. Araçlar değil amaç önemliydi benim için. Bugün benim en mutlu günümdü. Bety hazırladı beni düğüne. Gelinliğimi giydirdi, makyajım da onun elinden çıktı, örtüm de. Çantasında iğne iplik tüm düğün boyunca yanımdaydı. Hazırlıklar bitti, misafirler gelmeye başladı, geçtim salona başköşeye oturdum. Herkes benim ayağıma geliyordu görmek, öpmek için :)). Elimde telefon krmmlerin taraftaki hazırlıkları takip ediyordum bir yandan. Çıkıyoruz dedi, geliyoruz seni almaya. Korna sesleri gelmeye başlayınca ilk heyecanımı hissettim. Tülün arkasından seyrettim dışarıdaki telaşeyi. Eniştemin yanında çıkmak istedim evden. Enişteden çok abim olan kişi çıkarsın istedim. Nikah şahidim de o olacaktı. Çevremdeki çoğu kişi ağlarken güle oynaya çıktım evden, benim gözlerim bile dolmamıştı :)). Kına gecesin de bile ağlamayan bir insanım ben.  Mutluluktan falan ağlayıp makyajımı bozamazdım :). Bir daha geri dönmemek üzere çıktım evden. 


Düğün yerine vardığımızda nikah kıyılmasını istediğim vakte daha vardı. Tam güneş batarken kıyılsın istedim nikahı, günün en sevdiğim vaktinde. O zamana kadar fotoğraf çekildik. Nihayet çağırdılar hadi gelin diye. İkinci ve en büyük heyecanım nikah masasına doğru yürürken ortaya çıktı. Herkes bize bakıyordu, krmm sürekli eteklerime basıyordu, ben sendeliyordum :)). Bana baya uzunca gelen yolun sonunda kazasız belasız oturduk masaya. İkimizde evet dedik ömrümüzü birleştirmeye. Benim yüzümde kocaman bir sırıtış. 

Çok mutlu bir gelindim. Bütün gece güldüm.  Herkese sataştım. Mayro düğünün bir yerinde benim için “Demir Demirkan Zaferlerim” şarkısını çaldırdı, mutlu oldum. Hiçbir aksilik çıkmadı, çıktıysa da ben fark etmedim. Çünkü kapatmıştım gözlerimi kulaklarımı her şeye. Bizim taraf gidiyoruz dedi. El salladım sırıtarak, yine hiç ağlamadım :)). 


Bir yıldır da hep gülüyorum. Hala ilk gün ki gibi mutluyum. Çok sevdiğim bir kahramanım var. Çok eğlenceli günler geçirdik. Hiç bitmesin bu günler diye dua ediyorum hep.
Rabbim beni krmmin yokluğuyla imtihan etmesin…

Oysa her şey bir şarkıyla başlamıştı aslında… 

Gözlerim kapalı bu aydınlık niye?
Kalbim dönüyor dünya gibi yine
Bildiğim bilmediğimin içinde
Anlamlı ama tarifsiz neden?
Neden benden ağır bu beden?
Anladım aslolan inanmak için görmek değil görmek için inanmakmış..
Okyanustaki rüzgar
Yüzümde yüzün
Bir aşığın nefesiyim bugün 
Kalbine uzanan bu yolda bensin artık sen 
Vazgeçtim kendimden..

"Demir Demirkan Rüzgar"...

Eylül 03, 2012

durum raporu..


En sevdiğim aylardan olan eylül ayının 3. gününü yaşıyoruz bugün. 8 gün sonra evliliğimin 1. yılını doldurmuş olacağım. Her zaman çok sevdiğim eylül ayı bu olayla beraber daha da anlam kazandı benim için. 

Omzum hala iyileşmedi gerçi doktor da demişti zaten öyle hemen geçmesini bekleme biraz zaman alacak diye. Ağrı kesici kullandığım için ağrım olmadığında geçti sanıyorum azıcık kullandığımda kolumu yine sızlamaya başlıyor. Rabbim kimsesi sağlıkla imtihan etmesin. Sağlıksız hiçbir şey zevk vermiyor insana.

Pazar günü araba pazarına gittik. Bir sürü araba, çeşit çeşit insanlar. Araba piyasasını, alırken nelere dikkat edilmesi gerektiğini, triger kayışının önemini falan baya baya öğrendim. Artık bir arabayı incelediğimde ederinin ne olduğunu söyleyebiliyorum :)). 

İş durumum hala bir netlik kazanmadı. Belirsizlik mide bulandırıcı. Kararsızlık en kötü karardan daha kötü. Yanlış bölüm okumanın acısı seneler sonra çıkıyor insandan. Geri dönüş yok, alternatifler için fazlaca çaba gerekiyor. Elinde olan çabayı nereye göstermek konusunda karar vermek gerek. Var olduğun yerde ilerlemek mi, bambaşka hayallere ulaşmaya çalışmak mı? Yorgun muyum? Evet!
Güz gelsin. Havalar serinlesin. Yağmur yağsın. 5 buçukta kararsın hava. Uzun akşamlarda sohbet edelim. Kestane pişirelim, çay içelim. Üzerimize battaniyemizi alıp film izleyelim. Ben kışı özledim..

İçim sıkıldıkça Kanada’da yaşayan bir tanıdığımın geçenlerde facebooka yazdığı bir post geliyor aklıma:
“ülkemin güzel insanları pkk belasıyla uğraşıp, can verip, ana kuzularını toprağa verirken burada insanlar standart üzeri bir hayat yaşayıp, tanıdık tanımadık herkese tebessüm edip mutlaka selam verip huzur içinde tüm kurallara uyan sakin kavgasız , olaysız cinayetsiz, şiddetsiz,gürültüsüz, sesin yükselmesinin suç sayıldığının bilincinde, sadece havanın nasıl olacağının derdinde, tam bir müreffeh hayatla dünyada cennet hayatı yaşıyorlar..İçim acıyor...”

O insanların günleri nasıl geçiyor acaba? Neler var kafalarında? Neleri düşünüp sıkılıyorlar, neleri dert ediyorlar kendilerine? Sadece hava durumu düşünerek geçmez günler. Hepsi memnun mu yaşadıkları hayattan, işinden eşinden şikayetçi olan yok mu? Varsa neler yapıyorlar düzeltmek için? Ellerindekilerle mutlu olmayı mı beceriyorlar yoksa? Kendilerince şükür içinde mi yaşıyorlar? Biz o yüzden mi daha hırçınız onlara göre? Elimizdekinin kıymetini bilmediğimiz için mi bu huzursuzluğumuz? Hep daha fazlasını istediğimiz için mi? Rahatımıza çok düşkün olduğumuz, sıkıntıya gelemediğimiz için mi bu söylenişlerimiz?

Cevaplar herkesin kendi içinde..